Friday, June 21, 2013

Say Please "I am Normal"


"Ben hiç kimseyim," diye açıkladı adam nazikçe. "Bizim burada ismimiz yoktur, burada bizler bir kişilik taşımayız. Ben, bir satranç oyuncusuyum. Kişiliğin nasıl kurulacağını öğrenmek mi istiyorsunuz?"
"Evet, lütfen."
"O zaman bana sizin taşlardan birkaç düzine verir misiniz?"
"Benim taşlardan mı...?"
"Sözde kişiliğinizin dağılmasıyla oluşan taşlardan. Taşlar olmadan oynayamam çünkü."
Bunun üzerine adam yüzüme bir.....

...

"İnsanın sözde her zaman bir birlik ve bütünlüğü içerdiğine ilişkin o yanlış ve sakıncalı görüşü biliyorsunuz. Şunu da biliyorsunuz ki, insan bir yığın ruhtan, pek çok ben'den oluşur. Sözde bütünlüğünü dağıtıp parçalayarak kişiliği pek çok ben'e ayırmak delilik sayılır, bilim şizofreni diye niteler bunu. Belli bir çokluğun belli bir düzen ve gruplandırma olmaksızın denetim altına alınamayacağı düşünülürse, bilim bu tutumunda haklıdır. Ancak, pek çok alt ben'in birkezliğine, bağlayıcı, yaşam boyu varlığını koruyacak bir düzene sokulabileceği inancında da haksızdır; bilimin söz konusu yanılgısı da bazı tatsız sonuçlara yol açıyor; taşıdığı değer, olsa olsa devletçe işe alınan öğretmen ve eğiticilerin çalışmalarını basite indirgeyerek düşünme ve denemelerden kendilerini uzak tutmalarını sağlamasıdır. Söz konusu yanılgının bir diğer sonuca da, aslında şifa bulmaz derecede aklından zoru olan pek çok insana 'normal', hatta sosyal açıdan üstün kişiler gözüyle bakılması, öte yandan aslında dâhi pek çok insanın kaçık sayılmasıdır. Bu yüzden, bizler bilimin kimi boşlukları içeren ruh öğretisini kişiliğin inşa sanatı kavramıyla bütünlemekte, ben'inin parçalanıp dağılması olayını yaşamış kişiye, parçaları nasıl her zaman dilediği düzen içinde yaniden bir araya toplayıp yaşam oyununda sınırsız bir çeşitlilik sağlayabileceğini öğretmekteyiz. Bir yazarın bir avuç kişiden bir oyun yazıp çıkarması gibi, dağılmış ben'imizin parçlarından yeni oyunlar, gerilimler ve sürekli değişen konumlarla yeni gruplar oluşturmaktayız."
    Adam , sessiz ve zeki parmaklarıyla benim ben'in parçlarını çekip aldı önüne; bütün yaşlıları, gençleri, çocukları, kadınları, neşeli ve üzgün, güçlü ve narin, çevik ve hantal bütün parçaları önünde topladı, onları hemen satranç tahtası üzerinde düzene sokup.....


Hiç Kimse ağzından Hermann Hesse

Thursday, May 9, 2013

Limit of Primitive Capability


gördüklerim yanılsama, kulaklarımla işittiklerim yanılsama, yaşadığım duygular yanılsama, her şey... olması gerektiğini düşündüğüm hayal gücüm aslında yok -boş... kendime dair birşey olmadığındandır herhalde bu yüzden sürekli özendim, hayaller istedim... bazen aidiatımı bulduğum anlarda oldu, anlatmaya çalıştım kabul edilmedi... yaşadığım hayatın paralelinde zihnim, bedenim konusunda hiç fikrim yok... birbirinden korkarak kaçan, arası solucan delikleriyle bir vücut bütünlüğü... tek düşünen ben değilim, ben yagene düşünmeyenim... ağzımdan çıkanlar yüzdeliğin ağır basan tarafında düşüncelerinizin artıklarıdır, hareketler konusunda pek bir fikrim yok... türümüzün tabiatını unuttuğum oluyor; beklenen bütün hazlara, hazlarıma yanıt vermem mümkünlük mertebesi içinde gayet zor, imkansızlığını da ispatlayamadım... bu kadar yanılsamanın içinde illa bir gerçekten söz etmek gerekiyorsa o da kapasitemin ancak bu kadar olduğudur... çocukluğundan bir an önce koparılan ve ardından gözlerini, kulaklarını, tenini, kollarından tutularak şeffaf bir kafese sürüklenen ruhum... olgunlaşmamış da diyemeyiz hani, ben 21. yüzyılın ilkel insanıyım...

azbirazinsan
06.05.2013

Friday, April 19, 2013

I Need that Perrier



    Elizabeth'in şu anki güzelliği bana: "Lhorme, siz yalnızca bok herifin tekisiniz, bakışlarınızı bana yöneltmeyi nasıl göze alıyorsunuz?" diyor gibiydi gerçekten. Ayrıca bu yüz üzerinde bayağılığın, bir anda uyumu bozma ve parlaklığı donuklaştırma gücüyle yaratabileceği yıkımı bildiğim için bu güzellik bana daha da ürkütücü geliyordu. Ucu önceki çağlara kadar uzanan korkunç bir haksızlığa uğramışlık duygusuna kapıldım, kısa ancak şiddetli. Odanın tavanının kusursuz ve buz gibi huzurunun benimle iletişime geçtiği sabah meditasyonu olmasaydı sanırım -utanç ile karışık sinirden- onur kırıcı davranış altında kızarırdım.
    Ardından gelen sessizlikte, Elizabeth bakışlarını kapağını dalgınca okşamaya devam ettiği kitaba doğru yöneltti. Gözlüklerimi çıkarmamıştım ve çıkarmaya da hiç niyetim yoktu. Konuşmaya da niyetim yoktu. Şimdi yalnızca ne söyleyeceğini merak ediyordum, aptalca merak ediyordum. Garsonun getirdiği Perrier'den bir yudum aldığımda, kızın dudaklarının kımıldadığını gördüm, ama hiç bir şey anlamadım. Birahanenin vızıldayan uğultusunu da artık duymadım, sanki biri ansızın sesi kesmiş gibiydi. Bu durum ne kadar sürdü bilmiyorum, bir asır veya bir saniye ve gürültü geri geldiğinde Elisabeth şöyle diyordu:
    - Anlıyor musun, Christian?
    Gülümseyişi üzgün ve yumuşaktı. Arkasından uzun, upuzun kenarlarında yapraksız ağaçlar olan bir yol sonsuzluğa doğru uzanıyordu. Makadam yol yağmurda parlıyordu ve etraftaki kırlar alacakaranlıkta gitgide yok oluyordu.
    - Anlıyorum, dedim ona.
    Ve bu yol üzerinde, oralarda bir yerde, pardösüsüne gömülmüş nereye gittiğini, ne aradığını bilmediğim bir adam uzaklaşırken, ben de Elizabeth'e gülümsedim.

Gönüllü Sürgün-Suerte
Claude Lucas

Tuesday, April 16, 2013

Dance Figure 1, 2


Gölgelerden kaçılmaz - kurtuluşun getirdiği utkunun parlaklığı derecesinde koyudur bazen başaramamışlık.

- Can't escape from shadows - sometimes 'to have had it' is dark as shining level of victory which carried with salvation. -

Cem Akaş

Tuesday, February 28, 2012

Slow and Furious


Teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız. Motorsiklet sürücüsünün tersine, koşucu, kendi bedeninin varlığını her zaman duyumsar, ilaç ampullerini, soluk durumunu hiç aklından çıkarmamak zorundadır; gövdesinin ağırlığını ve yaşını hisseder koşarken, kendi kendinin ve yaşamının zamanının her zamankinden daha fazla bilincindedir. İnsan hız yeteneğini bir makineye devredince her şey değişir: Artık kendi gövdesi oyunun dışındadır ve bir hıza teslim eder kendini, cisimsiz, maddesiz bir hıza, katıksız hıza, hızın hızlığına, esrime hızına.

...

Yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle? ah nerede şimdi geçmişin aylaklıkları? Halk türkülerinin tembel kahramanları neredeler, bir değirmenden ötekine sürüklenip duran, açık havada yıldız palasta uyku çeken şu serseri tayfası nerede şimdi? Kır yollarıyla, çayırlarıyla, harman yerleriyle, doğa güzellikleriyle nereye gittiler? Bir Çek atasözü onların tatlı aylaklıklarını tatlı bir eğretemiyle tanımlar: Tanrı'nın pencerelerini seyrediyorlar. Tanrı'nın pencerelerini seyreden kimsenin canı hiç sıkılmaz, mutludur. Günümüz dünyasındaki işsizliğe dönüştü aylaklık; aynı şey değil kuşkusuz: İşe yaramaz hisseder kendini işsiz insan, canı sıkılır, yoksun kaldığı devinimi arar durmadan.

Milan Kundera

Thursday, January 12, 2012

Sough of Soul



Eskiden insanlarımız ölümle yanyana, hatta içiçe yaşarlardı. Eskiden ölüm, küçük mezarlıklarıyla evlerimizin bahçelerine kadar sokulmuştu. Bu durum bir ihmal sonucu olmamıştı: İnsanlarımız buna, bilerek izin vermişlerdi. Hatta bu konuda ölümü teşvik etmişlerdi bile diyebiliriz. Her sokakta ahretin bir şubesi açılmıştı. Her şey belirli bir düzen içinde yürütülüyordu: Parmaklıklı pencereler, taş duvarlar, bu iş için özel olarak yetiştirilen serviler... ve her biri, temsil ettiği insana benzeyen o güzelim mezar taşları... Hayır, hiçbir şey tesedüfe bırakılmamıştı.
......
İnsanlar, ölümün görüntüsüyle böylesine samimi oldukları için hayatın anlamını bizlerden daha fazla takdir ederek yaşıyorlardı. Bizim sokakta da şöyle iki hanelik şirin bir mezarlık olsaydı... ve her gün işimize giderken kavuklu ya da sarıklı bir mezar taşıyla merhabalaşsaydık...

Coşkun ağzından Oğuz Atay

Wednesday, December 14, 2011

Sky Walking



azbirazinsan: mutluluk bir duygudur, insanlar bunu hissetmek ister ve acı da bir duygudur, insanlar bunu hissetmek istemez... sadece bazı duyguların faşistliğe uğradığını düşünüyorum...

gypsysadsong: bu yüzden mi izole etmek kendini... saygı duyduğun acının başkalarını rahatsız etme düşüncesi...

30.07.2010

Sunday, April 3, 2011

Accelerated Crash

-


herşey gittikçe hızlanıyor... hayır aslında hızlandırılıyor... bilemiyorum belki saçma bir teori... bunu kendimde bile görebiliyorum... herşeyin hemen bir anda olmasını istediğim anlar oluyor... anlayamıyorum... her şey o kadar genel geçer hale büründürülüyor ki ruhların yıkımını bırak kendi irademin ne olduğu konusunda hiç bir fikrim yok... zamanı geliyor, miskin yatağımın içinden çıkıp arabanın arka tekerleğine sıkıştırılmış bir takoz konumunu alıyorum... tabi hata yapamayan bir insan genellikle hiç birşey yapmıyordur yinede bu hızlandırılmış şeylerin bana çarpacağı korkusunu hafifletmiyor... hızlandrılmış trenler, hızlandırılmış kurslar, hızlandırılmış yargı, hızlandırılmış parçacıklar, hızlandırılmış ilişkiler...

azbirazinsan

Monday, March 7, 2011

Pass Over



Zaman, herşeye rağmen geçer - bazen insanın içinden geçse de.

- Time passes in spite of everything - sometimes when it pass over inside of person. -

Cem Akaş

Monday, January 24, 2011

Masturbation is Good Fellow



Onun için temel olan yalnızlığından kurtulma çabası aslında başarısızdı, bunu biliyordu. Hiç yakın arkadaşı olmadı. Birkaç kızla çiftleşti, ama çiftleşmede olması gereken zevk yoktu. Yalnızca bir gereksiniminden kurtulmaydı, boşalma gibi. Daha sonra da bu olay nesne olarak bir başka kişiyi gerektirdiği için utanç duymaya başladı. Masturbasyon daha iyiydi, onun gibi biri için en iyi yoldu. Yalnızlık onun kaderiydi; kendi soyaçekimine tutsak düşmüştü. Daha önce Rulag da söylemişti: "İş önce gelir." Rulag bunu çok sakin bir biçimde söylemişti, bir olguyu belirtiyordu, değiştirmeye, soğuk hücresinden çıkmaya gücü yoktu. Shevek için de durum böyleydi. Yüreği ona kardeşim diyen genç varlıklara uzatmak istiyordu, ama ne o onlara, ne de onlar ona ulaşabiliyordu. Yalnız olmak için doğmuştu, kahrolası soğuk bir entellektüel, bir bencildi.

Mülksüzler - Ursula K. Leguin

Tuesday, January 18, 2011

Art of Spin


Herkesin harcı değildir dönmek; sanatını bilmeyen için bulmak zor olur.

-Everybody can't be handy to walk back; hard to find if art of it doesn't known.-

Cem Akaş

Friday, January 7, 2011

I Feel Excited



Hepsinin halinde, en yakınlarının beklenmedik bir felaketi karşısında bile insanlarda her zaman görülen garip bir sevinç duygusu vardı. En içten acıma, acısını paylaşma duygusunu taşısalar bile, hiç istisnasız her insan bu sevince kapılmaktan kendini alamaz...

Roskolnikov ağzıyla Dostoyevski

Wednesday, January 5, 2011

Take a Smell at Talking


"hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar" yalan!! hayvanların koklamaktan zevk aldıkları gibi insanlarda konuşmaktan zevk alırlar yalın olarak... ortalıkta anlaşma yok... bu zevkten hoşnut kalırsan anlaştığını zannedersin sadece...

azbirazinsan
kerpiçev
05.01.2011

Friday, December 24, 2010

Pirate



Büyük İskender, ele geçirdiği bir korsana öfkeyle sorar:
"Bu denizlere hangi cüretle musallat oluyorsun?" Korsan cevap verir:
"Peki sen nasıl oluyor da tüm dünyayı taciz ediyorsun? Ben bunu küçük bir tekne ile yaptığım için hırsız ve korsan diye anılıyorum sense aynı işi koca bir donanmayla yaptığın için imparator diye çağırılıyorsun."

Aziz Agustine
"Tanrı'nın Kenti"


Bartholomew Roberts
The Royal Fortune (1722)

Monday, December 20, 2010

Camouflage


Kamuflaj doğal bir yetenektir, sonradan öğrenilmez; neyin örtü olduğunu, neyin olmadığını sahibi bile karıştırdığında en üst düzeyine ulaşır.


-Camouflage is a natural talent, don't learned later. Even when owner  mixed up what is covered or not covered, it reaches the top of level.-


Cem Akaş

Sunday, December 19, 2010

Hundred and Fourteen Lies



Saçma! Ben yalan dinlemesini severim. Yalan, insanın bütün diğer varlıklardan  daha üstün olduğunu gösterir. Yalan ile gerçeğe ulaşılır. Ben söylediğim için insanım. Önceden on dört hatta belki de yüz on dört kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılamaz. Bu da kendince bir tür saygıdır. Oysa biz kendi beynimizi kullanarak yalan söylemesini bile beceremiyoruz. Bana kendi yarattığın bir yalanı söyle, ben de seni alnından öpeyim! Kendi uydurduğun bir yalanı söylemek, başkalarının ağzından duyduğun gerçekleri tekrarlayıp durmaktan neredeyse daha iyi sayılır. Birincisi sen bir insansın, ikincisi ise, bir papağandan farksızsın! Gerçek kaçacak değil ama yaşam durdurulabilir: Örnekleri var! Biz şimdi neyiz? Hepimiz, hiç istinasız hepimiz, bilim, gelişim, düşün, yaratı, idealler, arzular, liberalizm, mantık, deney ve bütün alanlarda, ama bütün alanlarda hâlâ hazırlık sınıfındayız! Başkasının aklıyla yaşamak hoşumuza gidiyor. Üstelik buna fena alıştık! Doğru mu? Haklı mıyım? Doğru mu?


Razumihin ağzından Dostoyevski

Monday, December 13, 2010

When Way to Home



Bir ırmakta iki kez yıkanamazsın, yeniden eve dönmek de olanak dışıdır. Bunu biliyordu; aslında bu, dünyaya temel bakışıydı. Ama o, bu geçicilik kabulünden dev kuramını geliştirmişti; buna göre en çok değişebilen şey, en derin sonsuzluktu, ırmakla olan ilişkiniz ve ırmağın kendisiyle ve sizle olan ilişkisi de salt bir özdeşlik yokluğundan hem daha çok karmaşık, hem de daha güven verici bir şeydi. Genel zaman kuramı eve dönmenin mümkün olduğunu söylüyordu, yeter ki evin şu ana dek hiç bulunmadığınız bir yer olduğunu anlayın.

Shevek ağzından Ursula K. Leguin

Sunday, December 12, 2010

Are You Afraid From Me



Ya ben yanılıyorsam, ya insanoğlu gerçekte aşağılık değilse... Başka bir deyişle bütün insan soyu aşağılık değilse? Bu durumda, geri kalan her şey ön yargı, yersiz korkular. Ve hiç bir sınır yok. Olması gereken de bu!..

Roskolnikov ağzıyla Dostoyevski

Tuesday, November 23, 2010

Trip



Her yolculuk, başlayacak  olana dair endişenin bittiği yerde biter.


Each journey ends where the worry is touching what is starting over.


Cem Akaş