Tuesday, February 28, 2012

Slow and Furious


Teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir esrime biçimidir hız. Motorsiklet sürücüsünün tersine, koşucu, kendi bedeninin varlığını her zaman duyumsar, ilaç ampullerini, soluk durumunu hiç aklından çıkarmamak zorundadır; gövdesinin ağırlığını ve yaşını hisseder koşarken, kendi kendinin ve yaşamının zamanının her zamankinden daha fazla bilincindedir. İnsan hız yeteneğini bir makineye devredince her şey değişir: Artık kendi gövdesi oyunun dışındadır ve bir hıza teslim eder kendini, cisimsiz, maddesiz bir hıza, katıksız hıza, hızın hızlığına, esrime hızına.

...

Yavaşlığın keyfi neden yitip gitti böyle? ah nerede şimdi geçmişin aylaklıkları? Halk türkülerinin tembel kahramanları neredeler, bir değirmenden ötekine sürüklenip duran, açık havada yıldız palasta uyku çeken şu serseri tayfası nerede şimdi? Kır yollarıyla, çayırlarıyla, harman yerleriyle, doğa güzellikleriyle nereye gittiler? Bir Çek atasözü onların tatlı aylaklıklarını tatlı bir eğretemiyle tanımlar: Tanrı'nın pencerelerini seyrediyorlar. Tanrı'nın pencerelerini seyreden kimsenin canı hiç sıkılmaz, mutludur. Günümüz dünyasındaki işsizliğe dönüştü aylaklık; aynı şey değil kuşkusuz: İşe yaramaz hisseder kendini işsiz insan, canı sıkılır, yoksun kaldığı devinimi arar durmadan.

Milan Kundera

No comments:

Post a Comment